Egemenlerin bayramına değil halkların acılarına ortak olalım!

Türk egemen sınıfları, milli zulüm üzerine kurulu tarihlerini “kahramanlık destanı” olarak kitlelere sunarlar. Egemen sistemin resmî tarih anlatısı da şoven ve milliyetçi öğeler üzerine kuruludur. Türk egemen sınıflarının tarihi, soykırımlar, pogromlar ve zorla kültürleme tarihidir. Türk egemen sınıflarının tarihi, ezilen ulus ve milliyetler üzerine kurulu sömürgeciliğin tarihidir. Türk egemen sınıfları 104 yıl önce Pontus (Pontos) Rumlarına “Kurtuluş Savaşı” adı altında soykırım süreci dayattı.

İttihat ve Terakki daha 1911 yılında Rumlara karşı tehcir politikası izleyerek 1919’da yaşanacak olan soykırım sürecinin fitilini ateşlemiş oldu. Ulus devlet inşası, Türkleştirme ve Sünnileştirme politikasına dayalıydı. Trakya, Anadolu ve Mezopotamya’da ulus devlet inşası hedefine bağlı olarak ezilen ulus ve milliyetlere savaş ilan edilmişti ama bu savaş “Kurtuluş Savaşı” dolayımıyla yürütülecekti. Antiemperyalizm ve bağımsızlık maskesi altında kirli savaş politikası izlendi. Bu maskenin ardında gizlenen ise Türk egemenlerinin sömürgeciliğiydi.

1914-1921 yılları arasında Amasya, Samsun, Giresun, Tokat, Niksar, Maçka ve Trabzon’da 353 binin üzerinde Pontuslu soykırıma maruz kaldı. 1922-1924 yılları arasında ise faşist Kemalist diktatörlük, Küçük Asya Rumlarına soykırım süreci tertipledi. Mübadele süreciyle Küçük Asya Rumları ve 500 binin üzerinde Karamanlı tehcire tabi tutuldu. Mübadele sürecinde Arnavut, Pomak/Torbeş, Mekadon, Yunan, Ubah, Ulah, Roman ve Türk müslümanların da tehcire maruz bırakılması durumu Yunan ve Türk egemenlerinin sınıfsal karakterine uygun olarak izledikleri siyasetin bir ifadesidir.

19 Mayıs 1919’da İstanbul Hükümeti’nin görevlendirmesiyle 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gelen Mustafa Kemal, bölgedeki çete reislerini harekete geçirdi. Ermeni Soykırımı sürecinde rol oynayan Topal Osman albay rütbesiyle mükafatlandırıldı. Topal Osman kendisine verilen yeni görevi layıkıyla yerine getirmek amacıyla harekete geçti. Cinayetler, Rum köylerinin yakılması, anadili yasakları ve işgal ardı sıra gerçekleşir.

Türk burjuvazisi, Rumların mal varlıklarını yağmaladı. Türk burjuvazisi, ezilen ulus ve milliyetlerin mal varlıklarına ve sermayelerine el koyarak zenginleşti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda uygulanan bu siyaset egemen sınıf için oldukça önemliydi. Günümüze kadar Türk egemen sınıfları bu siyaseti kesintisiz bir biçimde sürdürdü. Faşist diktatörlük muhaliflerinin sermayelerini iç etme siyasetini hâlâ sürdürmeye devam ediyor.

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı resmi ideolojinin tarih anlatısında emperyalizme karşı mücadele, bağımsızlık ve kahramanlık destanı olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’de resmî olandan kendisini kuran sol da bu bakış açısıyla hareket ederek soykırımlar tarihini sahiplenme tutumu sergiliyor. Bu durum, solun kendi egemen sistemi ve sınıfıyla bütünleşme anlayışının bir tezahürüdür. Solun düşün yapısının sistemin düşün yapısıyla ilişkisinin ne denli güçlü olduğu bu olgularda daha bir görünür oluyor. Solun dahil olmasının arkasında yatan düşün yapısını anlamak gerekir. Solun bu düşün yapısının yansımaları sadece millî zulüm politikalarında açığa çıkmıyor, bu bakış açısı en genel anlamda toplumsal mücadeleyle kurulan ilişkide kendisini gösterir. Sistemle kurulan ilişki bu anlayış noktasında oldukça problemlidir. Sisteme karşı muhalefet edilme iddiasıyla yürütülen mücadele sistemin sınırlarını aşmaz. Solun sistem eleştirisi sistemin restorasyonunu sağlamanın ötesine geçmemekle kalmaz, aynı zamanda sistemle bütünleşme hâlini yaratır. Resmî alan üzerine kurulu alanda “oyun”a dahil olan sol, Türk egemen sınıflarının soykırımlar tarihiyle hesaplaşma durumuna girmez, aksine onun resmî anlatısıyla bütünleşip suç ortaklığı sistemine dahil olur.

Resmi alana dahil olma anlayışı kendisini bir kısım Kürt yurtseverlerin tutumunda da gösterir. Kürt yurtseverleri resmî alan okuması üzerinden kurucu unsur olma hevesiyle hareket edip bu noktada sistemle bütünleşme eğilimine girerler.

Sisteme karşıtı mücadelenin sistemin kendisini kurduğu alan üzerinden şekillendirilmesi olanaklı değildir. Sistem karşıtı mücadele sistemin kendisini kurduğu alanın eleştirisi üzerinden mümkün olabilir. Yaşama ve toplumsal çelişkilere bakış açısının sistemin kalıplarının dışına çıkarak oluşturulması hayati bu anlamda hayati bir öneme sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti’nin millî zulme dayalı siyasetiyle bütünleşmek bir yanıyla sistemle bütünleşmek manasına gelir. 19 Mayıs 1919’ın Türkiye ve Kürdistan’da sol tarafından bayram olarak kutlanması bu düşün tarzının tezahürüdür.

Komünistlerin tarihe ve olgulara yaklaşım tarzı sistemin kurgusunun dışındadır. Hâliyle 19 Mayıs 1919, komünistler için “bayram” ya da “Kurtuluş Savaşı” değil lanetlenmesi gereken kara bir gündür. Sistemin aşılması, sömürgeci siyasetle kesin bir biçimde hesaplaşmayı gerektirir. Sınırsız ve sömürüsüz bir dünya bu bakış açısıyla mümkün olabilir.

104. yılında soykırıma maruz bırakılan Pontus Rumlarının acılarını paylaşıyor, kanlı tarihi reddediyor ve faşist diktatörlüğün millî zulme dayalı sömürgeci sistemine karşı mücadeleyi büyütmenin görevimiz olduğunu tekrardan vurguluyoruz.

Sömürgeci resmî tarihi reddederken bir kez daha dostlarımıza sesleniyoruz: Egemenlerin bayramına değil halkların acılarına ortak olalım!

19 Mayıs Bayram değil Pontus Rum Soykırım günüdür!

Kahrolsun faşizm, yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

Devrimci Sosyalist Federasyon

Devrimci Sosyalist Federasyon | Federasyona Şoreşger a Sosyalîst | [email protected]

© Tüm hakları saklıdır.