Afganistan, emperyalist işgal ve cihat ikilemine mahkum değildir!

Tarihin akışı içinde gerçekleşen olaylara getirilen açıklamalar geçmişin yöntemleri ile üretilir. Geçmişin birikimleri an ve geleceğe dair perspektiflerimizi besler. Kitaplarda geçen teoriler, yasalar, tespitler belirli somut şartlar bağlamında anlam taşır. Bu bağları hesaplamadan eksik ele aldığımızda vardığımız sonuçlar bu deneyimlerden öğrenememeye sebep olabilir. Üstelik teorilerin uyarlanmasındaki problem bu ilk aşamayı doğru kavramakla da çözülmez. İçinde bulunulan anın ve muhtemel geleceğe dair öngörülerin de somut koşulların ne kadar kavrandığı da önemlidir. Yani mevcut anın doğru tanımlanması geçmiş deneyimlerimizden beslenmek için önemlidir.

Marx, tarihsel olarak olgulara yaklaşırken toplumsal dinamizmi, üretim araçları, üretici güçler ve üretim ilişkilerinin gelişimi bağlamında önemsemiştir. Sömürgecilik noktasında Marx, iktisadi ilişkilerle beraber Hindistan’da kastların parçalanmasını ve sosyal yapının radikal değişimini önemsemiştir. Lenin yoldaş ise emperyalizm bağlamında gelişen iktisadi ilişkilerin bağımlılaştırmaya dayanan değişimini, kapitalist emperyalist ülkelerin sermayesinin yayılmacı karakteri gereği girdiği coğrafyadaki toplumsal gelişimi ketleyerek bağımlı bir kapitalizm yaratacağını ortaya koymuştur. Leninist yaklaşımda emperyalizmin girdiği coğrafyadaki siyasal, iktisadi ve benzeri yapılar üzerinde yaptığı tahribat ve milli zulüm esas alınmıştır. Bu durumda sömürgeciliğe karşı milli mücadeleler önemsenmiş ve komünist hareketlerin ezilen ulusların özgürlük mücadelesini örgütlemesi ve desteklemesi yönünde politika geliştirilmiştir.

Afganistan’da mevcut durumu anlamak için belli başlı bağlamlarını baz almamız gerekmektedir. IŞİD, Boko Haram, Ebu Seyyaf, Hizbul Tahrir, Müslüman Kardeşler gibi yapılar ulusal, anti emperyalist karakterli yapılar değildir. Tek motivasyonu evrensel cihattır. Dünyanın hiçbir yerinde kendi inançları dışında bir inancın var olmasını, kendi emirlikleri dışında rejim olmasını, şerri düzen dışında düzen olmasını istemezler. Hareket tarzları devletlere göre şubelere bölünen ve ademi merkezi hareket eden bir eksendedir. Yani Taliban’ın esas meselesi Afganistan’ın bağımsızlığı değil, kafirle savaşmak ve dünyada İslami bir düzen kurmaktır. Eski dönemde de devlet başkanlığı sıfatları yerine emir-ül mümin (Halife) unvanını kullanmaları, El Kaide gibi küresel cihat hareketlerinden biat toplamaları gözden kaçırılmamalıdır. Ayrıca Pakistan destekli ve çıkışlı Taliban’ın Pakistan şubesi de geçmişte Pakistan’da savaş ilan etmiş, uzun bir süre Pakistan’da siyasal sistemlerini egemen kılma mücadelesine girmişlerdir. El Kaide’nin Suriye ve Irak şubelerini oluşturan IŞİD, HTŞ ve El Nusra gibi örgütler Emirül Mümin gördükleri Taliban lideri Molla Ömer’e bağlılardı. Daha sonra IŞİD bu biatı bırakıp kendi hilafetini inşa etti. IŞİD ve El Kaide arasındaki tartışmalarda da Molla Ömer’e olan biat ana tartışma meselesine dönmüştü.

Taliban hareketinin inşasının arka planında da Afganistan’ın parçalanması noktasında Pakistan projesi yatmaktadır. Pakistan’da bulunan Peştun (Afgan) ulusunun ayrılıkçı eğilimleri bir iç güvenlik sorunu olarak görüldü. İngiliz Hindistan sömürgeciliğinin durdurulduğu Afganistan ile İngiliz Hindistan sömürgesi arasındaki sınırlar, Pakistan-Afganistan diplomasisine bir sorun olarak miras kaldı. Afganistan’ın Pakistan’ın sınırlarını tanımaması karşısında Pakistan devleti de kendi karşı politikasını geliştirdi. Afganistan’da cihatçı hareketlerin desteklenmesi Pakistan’ın güvenlik politikasının bir parçasıdır. Pakistan’da bulunan medreselerde örgütlenen Taliban hareketi kuruluşunun hemen 1 yıl ardından Afganistan’ı ele geçirdi. Taliban hareketi Rus işgaline karşı savaşmamış, o dönemin cihatçı mirası üzerinden sadece yükselmiştir. Afganistan’daki savaş ağalığı düzeninden bıkan köylü, mülteci ve radikal İslamcı kitle tabanı üzerinden iktidara gelmiştir. Halkın istikrar arayışı, rejim kaygısının önüne geçmiş ve Taliban, Afganistan’ın %90’ına hakim hale gelmiştir.

Pakistan öte taraftan İran molla rejiminin Şii nüfus üzerinde izlediği yayılmacı politikaya karşı, Afganistan’daki Sünni molla rejimini kullanmaktadır. Pakistan, Afganistan’da istikrarsızlığı isteyen en etkin güçtür. Desteklediği dini gruplar üzerinden sürekli olarak istikrarsızlığı hakim kıldığı Afganistan’da Peştun milliyetçiliğinin gelişiminin ve Afganistan’da güçlü bir siyasi otoritenin gelişmesi önünde engeldir.

Mevcut durumda ABD ve Taliban’ın barış görüşmeleri sonrasında, NATO güçleri bir anda çekilmiş ve yerel yönetimi Taliban’ın önüne bırakmıştır. 20 yıllık savaşın askeri maliyeti, inşa ve düzen kurma maliyeti oldukça yüksek olmuş, fakat karşılığında NATO istediği kazanımları garanti altına alamamıştır. Bölgede son dönem gelişen ipek yolunun yeniden canlandırılması projesi kapsamında Vahan koridoruna dönük Çin yatırımları söz konusudur. Çinli general Liu Yazhou’nun BATI BÖLGE TEORİSİ adlı strateji raporu Çin resmi stratejisinde etkilidir. Çin şu anda yüzünü Batı Türkistan, Tacikistan ve Afganistan bölgesine dikmiştir. Gerek SSCB gerek ABD işgali karşısında mücahitleri destekleyen Çin, bu bölgeyi kendi topraklarının bir uzantısı ve hakkı olarak görmektedir. Bilindiği gibi Çin emperyalizminin iki yönlü yayılmacılığı vardır. Öncelikle iktisadi olarak sessizce, çatışmasız zeminde girmeyi esas alır. Askeri yayılmacılığı ise sadece Çin sınır komşusu ülkelere yönelik kalıcı yerleşim amacıyla yapar. Hemen hemen tüm sınır komşularından toprak talebi olan Çin birçoğunda diplomasi veya savaş yoluyla toprak almayı başarmıştır. Daha önce Uygur, Tibet ve Güney Moğolistan topraklarını hiç ettiği gibi bu bölgeleri de kendi hakkı olarak görmektedir. Kısacası Çin istediği iktisadi avantajları elde etmede yetersiz kaldığı takdirde, askeri yolla SSCB ve ABD’den sonra Afganistan’a müdahaleye girişecek yeni emperyal güçtür. ABD Afganistan’da ekonomik olarak savaşı sürdürmenin imkansızlığı sonucu sorunu Çin’in önüne atmak için çekilmiştir.

Rusya, Afganistan’ı terk ettiği zamanki düşmanlarına kısmi lojistik ve siyasal destek sunarak ayakta tutmuş, bölgeye büyük güçlerin girmesi önünde engeller çıkarmayı tercih etmiştir. NATO’nun Türkiye üzerinden Taliban’la ilişkileri normalleştirme çabasının arkasında ise İran’a ve Çin’e (özellikle Uygur bölgesi ile sınır olması etkilidir) karşı kullanma, afyon ticaretini İran’ı atlatarak havayolu ile gerçekleştirip İran’a ekonomik darbe vurma gibi hesaplar yapmaktadır.

Doha görüşmelerinde Taliban ve ABD arasında yapılan anlaşma üzerinden NATO güçlerini çekmiş ve Taliban’a Afganistan’ı teslim etmiştir. Taliban 1 hafta içinde tüm Afganistan şehirlerini, eyaletlerini ele geçirmiş ve Kabil dahil çoğunu çatışmasız teslim almıştır. Taliban’ı bu noktada anti emperyalist bir güç ve bağımsızlık mücadelesi yürüten siyasal hareket olarak değerlendirmek pek de mümkün değildir. Üstelik Taliban’ın bölgeye hakim olması, istikrarsızlığın sürekliliğini koruması noktasında emperyalist projeye uyumludur. Ulusal bir ruh taşımayan Taliban karşısında, Peştun, Tacik, Dari-Hazara, Özbek-Türkmen, Beluci milliyetçileri ulusal bağımsızlık amaçlı mücadele yürütmektedirler. Askeri olarak yeterli kabiliyete sahip olmayan ve yeterli ulusal örgütlenmelere ve birliğe sahip olmayan bu güçler önümüzdeki dönemin Afganistan siyasetinde etkili olacaklardır. Vahiler, Türkmen ve Kürt Aleviler, Nuristaniler-Kalaşlar, Hazaralar, Sihler gibi ulusal ve inançsal gruplar Taliban baskısı altında yaşam mücadelesi vermektedirler (özellikle Nuristan bölgesi Afgan Maoist hareketinin etkinlik alanlarındandır.) Kadınlar ve LGBTİ+’lar üzerinde uygulanan Taliban ve diğer İslamcı grupların terörü göz önünde bulundurulmalıdır.

Yukarıda saydığımız çerçeve itibari ile Afganistan’da bir bağımsızlık savaşı zaferi söz konusu değildir. Afganistan’da emperyalist dinamikler arası güç mücadelesinde, yerel dini ve kabileler arası savaşa yapılan yatırımda Taliban’a yatırım yapan Pakistan, Rusya ve İran kârlı çıkmıştır. Taliban ne Peştun ulusunu ne de diğer ulusları temsil etmemekte, sadece siyasal İslam’ın küresel cihadını temsil etmektedir. Taliban İslam ve ulusal bağımsızlık sentezli Şeyh Said ve Azadi, Hamas, Lübnan Hizbullah ve İslami cihat hareketlerine benzememektedir. Bu hareketlerin diğer inançlara ve uluslara dair yaklaşımı Taliban’da yoktur. Bu hareketlerin ulusal sınırlar kapsamlı yaklaşımı Taliban’da yoktur. Kadın ve azınlık inançlar konusunda Taliban ile kıyaslarsak (tamamen Taliban’ın ultra gericiliğinden kaynaklı) bu hareketlerin demokrat oldukları yanılgısına bile düşebiliriz. Farz-ı misal, Taliban ulusal karakterli bile olsaydı yine diğer özellikleri başlı başına sorun olarak önümüzde duracaktır. Toplumsal sorunların çözümünde çok sayıda kriterin geri kalanlarında sınıfta kalmaktadır.

1- Taliban, emekçilerin ve emek mücadelesinin düşmanıdır,

2- Taliban, bilimsel yönteme düşmandır,

3- Taliban kişisel özgürlüklere düşmandır,

4- Taliban, diğer inançlara düşmandır,

5- Taliban, Güney Tacikistan’ın, Kuzey Doğu Belucistan’ın, Hazara ve Doğu Horosan’ın, Vahan’ın, Nuristan’ın işgalcisidir. Ezilen ulusların düşmanıdır.

6- Taliban kadınlara ve LGBTİ+’lara düşmandır.

Bu durumda Taliban Afganistan egemenliği altındaki ülkelerin (ulus ve inançların), kadınların, emekçi sınıfların düşmanı olarak devrimin düşmanı bir karşı devrimci cuntadır. Bu cuntaya karşı Afganistan egemenliği altında kalan ezilen ulus, inanç, sınıf, kadın ve LGBTİ+’ların mücadelesine destek verelim. Afganistanlı Maoistlerin ve ezilenlerin devrimci mücadelesine destek verelim.

Devrimci Sosyalist Federasyon

Devrimci Sosyalist Federasyon | Federasyona Şoreşger a Sosyalîst | [email protected]

© Tüm hakları saklıdır.